Sorduğum
tek soru bu idi. Binlerce kilometre, onlarca yıl sonra vardığımız gezegende
karşılaştığımız yaşam formundan dudakları aralanmadan aldığım cevap:
Kişisel olacak söylediklerim ve hatta
hiç değerlendirmeye bile almayacaksınız diyeceklerimi.
olmuş devamında da bende
şok etkisi yaratan bir diyaloğa girmiştik bizden görünüş itibarı ile bir farkı
olmayan aksine dünyanın kavurucu iklimine karşı oluşturmaya çabaladığımız
korunaklı herhangi bir şehrinde kalabalığın arasına çok kolay karışabilecek
görünüşe sahip yaşam formu ile. –konuşmayı yazıya dökerken kendime not> yaşam
formu yerine bundan sonra Evrenin
Bilinci demem daha doğru olacak sanırım.
Sizler, o mavi gezegende yaşayan
akıllı varlıklar ki bazı hayvan formları siz insanoğlunun kimi örneklerinden
daha akıllı durmaktalar; “Dünya” adını verdiğiniz o güzel gezegeni hak
ettiğinizi düşünüyor musunuz? Kendisine yaptığınız tüm işkenceye rağmen halen
daha size barınak olan Dünyayı hak edecek neler yapıyorsunuz? Bizler, sizleri
on binlerce yıldan buyana takip etmekteyiz. Birbirinizle savaşlarınız, çevre,
hayvan türleri ve kendi cinsinizi katletmeniz durmaksızın devam etti, ediyor ve
edecek. Ne için? Sorduğun şu soruyu kendine sor ve bana insanoğlunun bir
temsilcisi olarak sen cevap ver! Ne yapardın böyle bir durumda?
Evrenin Bilincinin
bu sorusu beni kilitlemişti. Orada O’nun karşısında donmuş kalmış beynimden
geçenleri bir türlü seslendiremeyen bir şekilde öylece kalakalmıştım. Başımı
ellerimin arasına alarak öne doğru eğildim; neredeyse tamamı kuruyan ve elimizde
ancak bir elin parmakları kadar kalan son temiz su kaynaklarını, kızılötesi radyasyon
ve ultraviyole ışınların tehlikeli bombardımanından korunmak için koruyucu
bariyerlerin ardından gözlemleyebildiğimiz bir zamanlar bereket fışkıran
toprakları ve tüm bu olumsuzluklar arasında orada yaşamaya çalışan on
milyarları düşündüm. Bir gölge olabilseydim neler yapardım acaba? Gözlerimi kapadım; bedenim biranda boyut
atlamıştı. Dünyadaki milyarların asla yaşayamayacağı bir serinlik tenime çarptı
önce. Sonra da içimi ısıtan güneşin o tatlı bir sıcaklığı ciğerlerimi bayram
ettiren yeni biçilmiş taze çimen kokusunu taşıyan oksijeni bol taze havayla
beni sarmaladı. Ki bu yeni biçilmiş çimen kokusu dünyanın en pahalı parfümleri
arasında birinci sıradaki yerini uzun yıllardır başka kokulara kaptırmadan
milyarlar tarafından rağbet görüyordu. Yavaşça gözlerimi araladım; çevrem,
ancak dijital arşivlerden ulaşabildiğimiz görüntülere ev sahipliği yapıyordu.
Şimdikinin bitik dünyası yerine dünyanın daha yaşanabilir olduğu dönemlerde
idim. Hızlı bir araştırma sonucunda dünyanın en büyük yıkımını gördüğü 2. Dünya
Savaşının daha henüz başlangıcında olduğumu fark ettim. Tüm kayıplar ve
sonrasındaki etkileri gözümün önünden hızlı bir şekilde geçti. Sorumun cevabını
aldığımı hissediyordum ve bedenim tekrar boyut
atlamıştı. Kendime geldiğimde Evrenin
Bilincinin karşımda bana baktığını gördüm. Her ne kadar bizleri gözlemleseler
de 2. Dünya Savaşı ile izleyen yıllardaki yansımalarının insanlık ve doğa
üzerindeki etkilerinden bahsettim. Önce kendi ülkelerini sonrada Avrupa’yı ve
diğer ülkelerin de katılımıyla koskoca Dünyayı kana bulayan kanlı kan kardeşler
İtalya, Almanya ve İspanya ile onlardan cesaret alarak Çin üzerine saldıran
Japonya’nın masum insanları sırf bir ırka mensup olduğu için dünya üzerinden
silmeye kadar giden uygulamalarını; insanların “Çalışmak, Özgür Kılar” denilerek hayvanlar gibi kamplara tıkılarak
yakıldıklarını, sakat bırakıldıklarını, türlü çeşit insanlık dışı deneylere
tabi tutularak işkence edildiklerini ve bu savaş ile ortaya çıkan durumun
dünyanın geri kalan tarihinde ne kadar etkili olduğunu anlattım.
- Eğer bir gölge olabilseydim; anlattığım tüm
bu etkilere neden olan savaş baronlarını, politikacıları, mesleklerini sadece
yok etme amacı ile kullanan Bilim İnsanlarını ve icatlarını, silahlarını ve
onlara bu dürtüyü yaşatan düşünce yapısını insanoğlundan söküp gölgeme
hapsederek evrenin en ücra köşesindeki bir karadeliğe yollardım. Böylece dünya
ve insanoğlu hak ettiği şekilde yönetilir ve gelecekteki nesilleri olan
bizlerin son günlerini yaşayan dünyada hayatta kalmaya çabalamadan
yaşayabilirdik. Belki de seninle yaptığım şu konuşma farklı bir bilinç
düzeyinde çok daha önce benden önceki nesiller tarafından gerçekleşebilirdi.
Sözlerimi bitirdikten
sonra Evrenin Bilinci ayağa kalkarak
kollarını iki yana açtı. O anda fark ettim ki O’nun cüssesinin heybeti
karşısında filin yanında duran bir karınca kadar kalıyordum. Üzerime düşen
gölgesinin ardından sis gibi gelen açık mavi duman bedenimi sararken son
hissettiklerim gözlerimin ve bilincimin kapandığıydı. Kendime geldiğimde ise
tüm dünyayı dolaşan bir gölge idim artık.
.....
....
...
..
.
.
..
...
....
.....
Peki siz bir gölge olsanız; neyin gölgesi olur, neyin üzerine düşmek isterdiniz?
Yorumlar
Yorum Gönder