Ana içeriğe atla

Kayıtlar

BİR GÖLGE OLSANIZ; NEYİN GÖLGESİ OLUR, NEYİN ÜZERİNE DÜŞMEK İSTERDİNİZ?

Sorduğum tek soru bu idi. Binlerce kilometre, onlarca yıl sonra vardığımız gezegende karşılaştığımız yaşam formundan dudakları aralanmadan aldığım cevap: Kişisel olacak söylediklerim ve hatta hiç değerlendirmeye bile almayacaksınız diyeceklerimi. olmuş devamında da bende şok etkisi yaratan bir diyaloğa girmiştik bizden görünüş itibarı ile bir farkı olmayan aksine dünyanın kavurucu iklimine karşı oluşturmaya çabaladığımız korunaklı herhangi bir şehrinde kalabalığın arasına çok kolay karışabilecek görünüşe sahip yaşam formu ile. –konuşmayı yazıya dökerken kendime not> yaşam formu yerine bundan sonra Evrenin Bilinci demem daha doğru olacak sanırım.      Sizler, o mavi gezegende yaşayan akıllı varlıklar ki bazı hayvan formları siz insanoğlunun kimi örneklerinden daha akıllı durmaktalar; “ Dünya ” adını verdiğiniz o güzel gezegeni hak ettiğinizi düşünüyor musunuz? Kendisine yaptığınız tüm işkenceye rağmen halen daha size barınak olan Dünyayı hak edecek neler yapıyorsunuz?
En son yayınlar

Romantizm ve biz erkekler üzerine güzelleme

Aslında baya uzun ve güzel bir şeyler yazmıştım ama kömürle çalışan laptopum sağ olsun kendi kendine attığı reset sonucunda boka sardı her şey (şaka lan şaka taş gibi desktopum sağ olsun) neyse; şuanda çok üşeniyorum yazmaya ama kurtarabildiğim kadarını yazmazsam çatlayacağım: Romantizm Nedir? Yazara göre Romantizm: "Belli bir tanıma girmeyen niteliğini korumakla beraber,var olmanın özgür bir ruh halini işaret etmekte olan belli kalıba sokulamamış hadise." Anonim tanıma göre ise Romantizm: "Hemen her dilde, yaşamın gerçeklerinden kaçış, bir düşünceler, duygular ve düşler dünyasına sığınış anlamını taşıyan romantizm, aslında kapitalist burjuva düzenine,yani yitirilmiş düşler düzenine, iş hayatı ve kazancın bayağılığına karşı tutkulu ve çelişmeli bir ayaklanma hareketidir. Romantizmin başlıklarına bakınca; felsefe, sanat, edebiyat, müzik gibi başlıkları bulunurken aşka dair bir şey yok ! Dolayısıyla bu illetin temsilcileri olan romantik çiftler de yok !

A.Ş.K...

aşk; ki, ucundan tutanın açılır bahtı belki de yer ile yeksân olur tahtı kapısı çalınmaya hacet olmadan açılır o her kitaba birinci emir yazılır adın kaos olsun mu senin…? defterimin sol tarafındaki kırmızı çizgiyi hiç ihlal edemedim ben, biliyor musun..? hiç aykırı sloganlar düşürmedim, duvarların o tahrik eden düzlüğüne… karanlıkta sıkmadım yumruklarımı, izbe yerlerde fısıldayarak büyüttüğüm öfkem olmadı benim. hiç bir karanfilin kızıllığını söndürmedim tenimde. sana dokunabilirmiyim? içinde kan dolaşan damarların var mı seninde? sahicimisin sen? dokunabilir miyim sana? ziyan aklımı gülüşünle bozabilirmiyim.? mevsimleri yalan edelim mi? ilk günahıma senin adını verebilirmiyim? ıslak bir ihaneti içinde besleyen yaza inat, kışın ortasında sevişelim mi? güz ki talanın diğer adıdır  sevgili ben hiç dudak kıvrımlarında saklayamadım adını adın kaos olsun mu senin? yakan yağmalayan sersemleten çarpan deviren yağan esen herşey olsun mu adın? fikrime çelme takan

NIBIRU

Rıfat: Arkeolog. Nibiru Arkeoloji, Bilim, Tarih ve Yazılım Ltd.Şti.’nin sahibi, evli 2 çocuk babası. Şirketinin yaptığı ve tarihin akışını değiştireceğine inandığı çok önemli bir keşfi yakında basın toplantısı ile açıklamayı planlamakta. Şerife: Rıfat beyin eşi ve Nibiru şirketinde halkla ilişkiler bölümünün yöneticisi. Burak: Rıfat ve Şerife çiftinin ilk çocukları. Hafta sonları hariç ailesinden ayrı yaşıyor, üniversite öğrencisi. Türkan: Burak’ın kardeşi. Lise son sınıf öğrencisi, okul sonrası klasik müzik ve oyunculuk dersleri almakta. Kassandra: Troya ailesinin ev işlerinden sorumlu yardımcıları, çocukluğundan beri Türkiye’de, 32 yaşında. 16.12.2012 – 23:00 – Troya ailesinin evi – Kassandra’nın odası Ev sahiplerinin bitmek bilmez isteklerinden raporlama hizmetimi aksattığımın farkındayım, fakat ancak bu raporlarımı geç de olsa siz konsûl üyelerine iletmeme engel olmuyor. Ekte gönderdiğim kayıtlara göre evin reisleri ırkımız ile ilgili önemli bilgilere erişmiş durumdalar

Limping Man 2

Yaşam sevincinden öte bir duygu var bildiğim, O da kin... -Sessizlik-          Kadehleri yuvarladım ardı ardına, bir yandan sabah olmuş, gün doğmuş heryerim donmuş. Yüreğimde bir soğukluk var uyandığımdan beri. Ve gece gördüklerimin rüya mı, sarhoş kafa ile uyanık halde görülen bir karabasan mı yoksa bir halüsinasyon mu değil mi olduğunu bilemiyorum. O adam geliyor iğrenç sesiyle aklıma. Ve de sözleri, ne demişti: “Ne yaparsan yap kaderinden kurtulamazsın”          Kanepeden kayarak kendimi yere atıyorum, sanki üzerimden bir tank filosu geçmiş gibi ezilmiş hissediyorum kendimi. Önce ezilmiş sonra da sayısı milyonları bulan mızraklar tarafından delik deşik edilmişim. Su içsem kevgir misali her yerimden akıp gidecek. Duşa girip sonuna kadar açıyorum soğuk suyu. Bedenime değen ilk su damlasıyla algılarımın kapısı ardına kadar açılıyor. Örümcek hislerine sahip Peter Parker'dan farkım kalmıyor. En ufak bir kıpırtıyı, havadaki en ufak değişimi hissedebilir hale geliyorum. İşimi bitiri

Kazanımlar kayıplara meydan vermemelidir

Belirsiz bir zaman dilimi. Ülke: Türkiye, Yer: Eski başkent Ankara’da bir tv kanalı ve o kanalda yayınlanan ve “enva-i akval” isimli bir tartışma programı. Konuklar: Harem ve selamlık düzende oturan insanlar ve rejimi onların yıkıcı hareketlerinden, fikirlerinden korumak amacıyla kurulmuş kolluk kuvvetleri. Programın sunumunu ve konukların yargılamasını ekranların en popüler siması abdûlmuttalîp hoca efendi (!) yapmakta. Abdûlmuttalîp hoca efendi aynı zamanda sık sık ağlamasıyla da meşhur bir zat. Peki, neler dile getirilmekte programda? Konuşulanlara kulak verelim isterseniz: — Günahkârların yıkılmamış son eserlerini yıkmak amacı ile ekibimle beraber kafirtepede dolanırken o uğursuz mekâna girdiğimi hatırlıyorum. Bunu neden yaptığımı bilemiyorum neticede bu işi yapabilecek robot srn6 varken hem kendimi hem de ekibimi tehlikeye atıyordum. Kafam karışık bir halde bende mi bir gariplik var yoksa bulunduğum yerde mi karar vermek zor diye dolanırken anlatacağım olaylar meydana geldi. As

Devil Cry

Dilim damağıma yapışmış bir halde uyanıyorum. Dışarısı aydınlık, gözüm saate takılıyor her zamanki gibi akreple yelkovan hareketsizler. Yataktan kalkıyorum aynanın önüne geçiyorum suretim bana ait değil. Pencereden bakıyorum tüm hayat olanca hızıyla devam ediyor. Öğrenciler okullarında, ebeveynleri evlerinde ya da işyerlerinde. Aşıklar parklarda, sahil boylarında veya bir sinemanın salonunda dışarıdaki boğucu havadan uzakta. Herkes, her şey tüm kâinat olması gerektiği yerde; ben hariç. Zihnim dalıp gidiyor, bu gezegene sürüldüğüm zamana. Oysa o zamana kadar ne kadar da kudretli idim. Ta ki O âdemoğlunu yaratana kadar…   Daha dün gibi; dünya denilen gezegen yaratılmış, yaşam tüm canlılığıyla çağlayan misali bu yeni gezegende çağıldıyorlardı. Bizler istediğimiz gibi cennetin küçük kopyası olan bu gezegene gelebiliyorduk. Sadece dilememiz yeterli oluyordu. İnsan denilen bir tür daha yaratılmıştı ama bizden farklı olduğu için cennette O’nun yakınında ve gözetiminde tutuluyorlardı. Bizleri