Dilim damağıma yapışmış bir halde uyanıyorum. Dışarısı aydınlık, gözüm saate takılıyor her zamanki gibi akreple yelkovan hareketsizler. Yataktan kalkıyorum aynanın önüne geçiyorum suretim bana ait değil. Pencereden bakıyorum tüm hayat olanca hızıyla devam ediyor. Öğrenciler okullarında, ebeveynleri evlerinde ya da işyerlerinde. Aşıklar parklarda, sahil boylarında veya bir sinemanın salonunda dışarıdaki boğucu havadan uzakta. Herkes, her şey tüm kâinat olması gerektiği yerde; ben hariç. Zihnim dalıp gidiyor, bu gezegene sürüldüğüm zamana. Oysa o zamana kadar ne kadar da kudretli idim. Ta ki O âdemoğlunu yaratana kadar…
Daha dün gibi; dünya denilen gezegen yaratılmış, yaşam tüm canlılığıyla çağlayan misali bu yeni gezegende çağıldıyorlardı. Bizler istediğimiz gibi cennetin küçük kopyası olan bu gezegene gelebiliyorduk. Sadece dilememiz yeterli oluyordu. İnsan denilen bir tür daha yaratılmıştı ama bizden farklı olduğu için cennette O’nun yakınında ve gözetiminde tutuluyorlardı. Bizleri çeşitli materyallerden yaratmış fakat âdemoğlunu ise dünyanın tek su kaynağı olan ve şimdilerde ise zemzem denilen pınarın suyu ve bu suyun yer aldığı çölün kumlarından yaratmıştı. İlk yaratıldıklarında bildiğimiz çamur bebeklerden başka bir şeye benzemeyen bu tür O’nun “ol” sözünün sonucunda başkalaşım geçirmiş ve şimdiki biçimlerini almıştı. Sonrasında ise O bizi toplamış ve bu yeni türe koşulsuz şartsız itaat etmemizi istemişti. Tüm melekler verilen buyruğa uymuş Cebrail’den sonraki melek olan ben ise hayır demiştim. Öyle ya her şeyi yapabilme kudretine sahip olan ben ne diye bir parça çamurdan türetilmiş âdemoğluna itaat edecektim ki. Sözlerim karşısında O’ndan hiç görmediğim bir hiddet görmüş ve beni yeni oyuncağı dünyaya sürmüştü. Bu insan denilen türe itaat edeceğime kendime ait bir gezegene sahip olup orada istediğimi yapabilecektim. Pek de fazla üstelemeden bu sürgünü seve seve kabul ettim. Fakat cennet hala aklımda idi. Ne yapıp edip bir yolunu bulmalı ve âdemoğlundan intikamımı almalı idim. Dünyada edindiğim yeni becerimi kullanarak dünya meyveleri ile Cennete girdim. Aradıklarım hemen karşımda duruyordu. Kadın ve erkek denilen 2 farklı şekilde yaratılmış âdemoğulları avucumun içinde idiler. Tırnağımın ucunda onlara bu dünya meyvelerini ikram ettim: Her birine birer adet Ayva ve Elma. Sonrasında da ortalıktan kayboldum. Sonrasını da sormayın biliyorsunuz işte: Sayemde dünya artık sizin. Siz de benimsiniz.
İnsanlarda bir duygu var adına özlem dediğiniz. Ve ben de bu duyguyu en başından beri sizlerin arasında bulunan melek eskisi olarak edindim. Ben sizi kendime, ruhuma adapte ederken sizler de beni kendinize adapte ettiniz bir şekilde. Artık sayılı olan her nefes alış verişinizde ben de sizlerle o duyguyu içime çekiyorum. Yaptıklarınızı “siccin”e işletirken beni de her salise milyarlarca iğne ile iğneliyorsunuz. Sizlerin yüzünden Cennet artık bana uzak ve sizlerin deyimiyle de burnumda tütüyor. Dünya adı altında Cehennemi yaratan ben; kibirli burnundan kıl aldırmayan “şeytan” arada sırada şu dörtlüğü mırıldanırken buluyor sayenizde:
…yeni bir ülke yoktur ne de yeni denizler,
nereye gitsen bu kent, seni peşinden izler.
ama gitmektir benim yenilmezliğim dünyada,
ve ben durmaz giderim bu can tende durdukça…
nereye gitsen bu kent, seni peşinden izler.
ama gitmektir benim yenilmezliğim dünyada,
ve ben durmaz giderim bu can tende durdukça…
Kendimi dinlediğim her an yarattığım ateşten cennetim bana buz kadar soğuk geliyor, içimdeki yangın ise daha da büyüyor. Kandan bir damla akarken gözlerimden dilimden de
…gurbet ne yana düşer usta
sıla ne yana
hasret hep bana
bana mı düşer usta…
sıla ne yana
hasret hep bana
bana mı düşer usta…
dizeleri eşlik ediyor. “Keşke sizler olmasaydınız ve ben de Cennette kalsaydım” diyorum; evet tüm azametime kudretime rağmen bunu bana söyletiyorsunuz. Sonra içimde bir ateş yanıyor hesap gününe kadar ettiğim hepinizi uşağım yapma yeminimi hatırlıyorum. Ama yine de bir şeyler içimde hep kısılı kalıyor. Yok mu bana yardımcı olacak biri; 1 saniyelik de olsa özlemimi gidermeyi sağlayacak, Cennetin güzel havasını solumama imkân verecek bir çırak? Sahi; hasret hep bana, bana mı düşüyor be usta ?
Yorumlar
Yorum Gönder