Ana içeriğe atla

Killers Company V4.0

- Hocam nerelerde kaldın? Seni beklemekten gına geldi. 5 gün oldu buradayım ama görevimi bildirmeye ne gelen var ne de giden. Sorun ne yoksa işsiz mi kalacağım?

- Merak etme yavrucuğum, işsiz kalman olası değil. Sadece biraz misafirimiz olacaksın burada. Çünkü öğrendiğim kadarıyla “patron” sana görevi bizzat kendisi verecekmiş. Anladığım kadarı ile senin canın sıkılmış. Bak sana bir önerim olacak; can sıkıntısına karşı da birebir gelecektir eminim: Buralarda gezen birkaç “cehennem tohumu” var. Onları haklayabilirsin. Gerçi, patron bu söylediğimi ben yapmış olsam kabak gibi oyardı beni ama sana bir şey demez. Nedense (!) sana karşı bir zaafı var.

- Nasıl yani? “Cehennem tohumu” Todd Mcfarlane tarafından yaratılan çizgi roman karakteri değil mi?

- Yoo, yanılıyorsun kuzum. “Cehennem tohumu” gerçekten var. Bir düşüncemi paylaşayım seninle: Aslında bana göre sen de “onlar”dansın; fakat daha kuvvetlisisin diyebilirim senin için.

- Çok şaşırdım gerçekten. Bir dakika dur, dur: Benden başkaları da mı var? Ölümlü olmasına rağmen buraya ziyarete gelerek patron için çalışan? Ben yalnızım sanıyordum.

- Şaşırma, unutma dünyada kimse yalnız değildir. Senin gibi özelliklere sahip olanlar yok ama sana yakın olanlar elbette var. Bu söyleyeceklerim aramızda kalsın: Pek emin değilim ama patron da senin gibiymiş. Benden önceki haberciden öğrenmiştim. Ve anlattıkları da havada kalacak iddialar değildi. Demem odur ki patron da senin geçtiğin yollardan geçmiş. (Kısa bir sessizlik) Evet ya, şimdi çözdüm o’nun sana karşı zaafını.
Habercinin kurduğu cümle son cümle olmuştu. Timur’un şaşkın bakışları arasında dizlerinin üzerine düşmüş ve enlemesine birer çizgi olan gözlerinden kanlar boşanmıştı. Son nefesini verip de bir küle dönüşmeye başladığında ise Efendi bana ceza kesti demiş berzahın kan ve irin dolu o en karanlık köşesinin topraklarına karışmıştı. Sonrasında ise “patron” belirmiş ve “boşboğazlık yapanları sevmem, haksız mıyım kardeşim” diye sorarak Timur’a sarılmıştı.
Habercinin ölümü bende bir şaşkınlık yaratmış; üstelik tanık olduğum manzara ise tiksinti duymama neden olmuştu. Kendimi toparlayabilmek adına gözlerimi kapatmıştım. Sonrasında ise karşımda şeytanı görünce elim ayağım birbirine dolandı sanki. Şaşkınlığımı üzerimden atamadan kırk yıllık dostummuş gibi gelip bana sarıldı. Ne oluyoruz dedim kendi kendime. Ama yine de ortamda bir şey vardı. Patron o kadar tanıdıktı ki; her hareketiyle ne yaptığını bilen, işine hakim birini yansıtıyor bütün bunları yaparken de hatunların deyimiyle buram buram karizma kokuyordu… Demek şeytan böyle biri idi; hiç şaşırmamak lazım bence “şeytana uydum” diyenlere.
Timur ile Şeytan bir süre konuşmuşlar ve “patron” O’na görevinin ne olduğunu; ne yapması, nasıl davranması gerektiğini anlatmıştı. O’nunla ilgili olarak geleceğe yönelik kurduğu planlarından bahsetmişti. Timur’un en çok üzerinde durmasına neden olan ve kafasını karıştıran ve şeytanın yakın gelecekte gerçekleştirmeyi düşündüğü plan ise O’nun durumunu ve yaptıklarının nedenini ortaya koyuyordu: Birlikte öncelikli olarak “berzah”ı daha doğrusu patronun hoşuna giden bir ölümlü tarifi olan “Araf”ı ele geçirecekler kıyamet gününde de sıra “Cennet”e gelecekti. “Cehennem” ise zaten ellerinde idi. Anlatılanlardan yola çıkıldığında kıyamet zamanı bir darbe olacaktı. Hem de çok sıkı ve kanlı bir darbe. Tanrı’nın kıyameti kopacaktı patronun deyimiyle…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR GÖLGE OLSANIZ; NEYİN GÖLGESİ OLUR, NEYİN ÜZERİNE DÜŞMEK İSTERDİNİZ?

Sorduğum tek soru bu idi. Binlerce kilometre, onlarca yıl sonra vardığımız gezegende karşılaştığımız yaşam formundan dudakları aralanmadan aldığım cevap: Kişisel olacak söylediklerim ve hatta hiç değerlendirmeye bile almayacaksınız diyeceklerimi. olmuş devamında da bende şok etkisi yaratan bir diyaloğa girmiştik bizden görünüş itibarı ile bir farkı olmayan aksine dünyanın kavurucu iklimine karşı oluşturmaya çabaladığımız korunaklı herhangi bir şehrinde kalabalığın arasına çok kolay karışabilecek görünüşe sahip yaşam formu ile. –konuşmayı yazıya dökerken kendime not> yaşam formu yerine bundan sonra Evrenin Bilinci demem daha doğru olacak sanırım.      Sizler, o mavi gezegende yaşayan akıllı varlıklar ki bazı hayvan formları siz insanoğlunun kimi örneklerinden daha akıllı durmaktalar; “ Dünya ” adını verdiğiniz o güzel gezegeni hak ettiğinizi düşünüyor musunuz? Kendisine yaptığınız tüm işkenceye rağmen halen daha size barınak olan Dünyayı hak edecek neler yapıyorsunuz?

Devil Cry

Dilim damağıma yapışmış bir halde uyanıyorum. Dışarısı aydınlık, gözüm saate takılıyor her zamanki gibi akreple yelkovan hareketsizler. Yataktan kalkıyorum aynanın önüne geçiyorum suretim bana ait değil. Pencereden bakıyorum tüm hayat olanca hızıyla devam ediyor. Öğrenciler okullarında, ebeveynleri evlerinde ya da işyerlerinde. Aşıklar parklarda, sahil boylarında veya bir sinemanın salonunda dışarıdaki boğucu havadan uzakta. Herkes, her şey tüm kâinat olması gerektiği yerde; ben hariç. Zihnim dalıp gidiyor, bu gezegene sürüldüğüm zamana. Oysa o zamana kadar ne kadar da kudretli idim. Ta ki O âdemoğlunu yaratana kadar…   Daha dün gibi; dünya denilen gezegen yaratılmış, yaşam tüm canlılığıyla çağlayan misali bu yeni gezegende çağıldıyorlardı. Bizler istediğimiz gibi cennetin küçük kopyası olan bu gezegene gelebiliyorduk. Sadece dilememiz yeterli oluyordu. İnsan denilen bir tür daha yaratılmıştı ama bizden farklı olduğu için cennette O’nun yakınında ve gözetiminde tutuluyorlardı. Bizleri

Kazanımlar kayıplara meydan vermemelidir

Belirsiz bir zaman dilimi. Ülke: Türkiye, Yer: Eski başkent Ankara’da bir tv kanalı ve o kanalda yayınlanan ve “enva-i akval” isimli bir tartışma programı. Konuklar: Harem ve selamlık düzende oturan insanlar ve rejimi onların yıkıcı hareketlerinden, fikirlerinden korumak amacıyla kurulmuş kolluk kuvvetleri. Programın sunumunu ve konukların yargılamasını ekranların en popüler siması abdûlmuttalîp hoca efendi (!) yapmakta. Abdûlmuttalîp hoca efendi aynı zamanda sık sık ağlamasıyla da meşhur bir zat. Peki, neler dile getirilmekte programda? Konuşulanlara kulak verelim isterseniz: — Günahkârların yıkılmamış son eserlerini yıkmak amacı ile ekibimle beraber kafirtepede dolanırken o uğursuz mekâna girdiğimi hatırlıyorum. Bunu neden yaptığımı bilemiyorum neticede bu işi yapabilecek robot srn6 varken hem kendimi hem de ekibimi tehlikeye atıyordum. Kafam karışık bir halde bende mi bir gariplik var yoksa bulunduğum yerde mi karar vermek zor diye dolanırken anlatacağım olaylar meydana geldi. As