Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Limping Man 2

Yaşam sevincinden öte bir duygu var bildiğim, O da kin... -Sessizlik-          Kadehleri yuvarladım ardı ardına, bir yandan sabah olmuş, gün doğmuş heryerim donmuş. Yüreğimde bir soğukluk var uyandığımdan beri. Ve gece gördüklerimin rüya mı, sarhoş kafa ile uyanık halde görülen bir karabasan mı yoksa bir halüsinasyon mu değil mi olduğunu bilemiyorum. O adam geliyor iğrenç sesiyle aklıma. Ve de sözleri, ne demişti: “Ne yaparsan yap kaderinden kurtulamazsın”          Kanepeden kayarak kendimi yere atıyorum, sanki üzerimden bir tank filosu geçmiş gibi ezilmiş hissediyorum kendimi. Önce ezilmiş sonra da sayısı milyonları bulan mızraklar tarafından delik deşik edilmişim. Su içsem kevgir misali her yerimden akıp gidecek. Duşa girip sonuna kadar açıyorum soğuk suyu. Bedenime değen ilk su damlasıyla algılarımın kapısı ardına kadar açılıyor. Örümcek hislerine sahip Peter Parker'dan farkım kalmıyor. En ufak bir kıpırtıyı, havadaki en ufak değişimi hissedebilir hale geliyorum. İşimi bitiri

Kazanımlar kayıplara meydan vermemelidir

Belirsiz bir zaman dilimi. Ülke: Türkiye, Yer: Eski başkent Ankara’da bir tv kanalı ve o kanalda yayınlanan ve “enva-i akval” isimli bir tartışma programı. Konuklar: Harem ve selamlık düzende oturan insanlar ve rejimi onların yıkıcı hareketlerinden, fikirlerinden korumak amacıyla kurulmuş kolluk kuvvetleri. Programın sunumunu ve konukların yargılamasını ekranların en popüler siması abdûlmuttalîp hoca efendi (!) yapmakta. Abdûlmuttalîp hoca efendi aynı zamanda sık sık ağlamasıyla da meşhur bir zat. Peki, neler dile getirilmekte programda? Konuşulanlara kulak verelim isterseniz: — Günahkârların yıkılmamış son eserlerini yıkmak amacı ile ekibimle beraber kafirtepede dolanırken o uğursuz mekâna girdiğimi hatırlıyorum. Bunu neden yaptığımı bilemiyorum neticede bu işi yapabilecek robot srn6 varken hem kendimi hem de ekibimi tehlikeye atıyordum. Kafam karışık bir halde bende mi bir gariplik var yoksa bulunduğum yerde mi karar vermek zor diye dolanırken anlatacağım olaylar meydana geldi. As

Devil Cry

Dilim damağıma yapışmış bir halde uyanıyorum. Dışarısı aydınlık, gözüm saate takılıyor her zamanki gibi akreple yelkovan hareketsizler. Yataktan kalkıyorum aynanın önüne geçiyorum suretim bana ait değil. Pencereden bakıyorum tüm hayat olanca hızıyla devam ediyor. Öğrenciler okullarında, ebeveynleri evlerinde ya da işyerlerinde. Aşıklar parklarda, sahil boylarında veya bir sinemanın salonunda dışarıdaki boğucu havadan uzakta. Herkes, her şey tüm kâinat olması gerektiği yerde; ben hariç. Zihnim dalıp gidiyor, bu gezegene sürüldüğüm zamana. Oysa o zamana kadar ne kadar da kudretli idim. Ta ki O âdemoğlunu yaratana kadar…   Daha dün gibi; dünya denilen gezegen yaratılmış, yaşam tüm canlılığıyla çağlayan misali bu yeni gezegende çağıldıyorlardı. Bizler istediğimiz gibi cennetin küçük kopyası olan bu gezegene gelebiliyorduk. Sadece dilememiz yeterli oluyordu. İnsan denilen bir tür daha yaratılmıştı ama bizden farklı olduğu için cennette O’nun yakınında ve gözetiminde tutuluyorlardı. Bizleri

Üç Nokta

Son kontrollerimi yaparak çıkmaya hazırlandım. Ama yine de bir bakınayım bakalım aynada halime. Eveeet tıraşım tamam, aftershave’i de sürdüm. Neredeyse parfümün yarısını da boca ettim üstüme. Eksik bir şey yok. Tek eksiğim şu sevimli Mini Cooper’ım. Bendeki 77 model, birazcık para bulabilsem bankadakini de ekleyip şöyle 2004 model bir Mini alabilirim belki. Aman olsun neticede bu aracı arayıp bulamayanlar da var. Neyse fazla oyalanmadan hemen yola koyulayım. Ne de olsa hatunu 10 dk. kadar beklettim gidene kadar da biraz daha beklemiş olacak. Yola koyuluyorum Allahtan bu gün hafta sonu olduğundan yollar bomboş. Sokağa giriyorum da biraz garip bir giriş oluyor bu dünya sanki bir anda aracımın etrafında dönmeye başlıyor. Ve sonra onu görüyorum… KARANLIK İnanamıyorum Musa’ya ya. Meğer beni sevmiyormuş, meğer bana âşık değilmiş ve meğer Musa sadece görüntüde erkekmiş. Tüm olanları hatırlıyorum da bu sabah erkenden kalkmış ve doğruca Musa’ma gitmiştim. Amacım bize güzel bir kahvaltı hazırla

Limping Man

“Hayatınızdaki en önemli şey nedir?” diye sormuştu kırmızılar içindeki psikiyatr. Sustum; dilimdeki sözcükler, sesim boğazımda donup kalmıştı sanki. İlkokuldaki ilk gösterinizi düşünün: hani günlerce hazırlanıp da sular seller gibi ezberlediğinizi sandığınız şiir vardır büyük gün geldiğinde tüm okulun toplandığı bahçede o kalabalığa tepeden bakan kürsüye çıkar ve donar kalırsınız; mikrofon önünde dururken sesiniz çıkmaz karşınızda sizden şiiri okumanızı bekleyen arkadaşlarınız, aileniz ve çocuk aklınızla sevdiğinizi sandığınız kız/erkek vardır. Hepsi beklenti içerisindeki gözlerle size bakmaktadır. Sonra bir şey olur, içinde olduğunuz durumun getirdiği adrenalin patlamasıdır belki olan ve bülbül gibi şakırsınız. O hesap işte. O günü tekrar yaşıyordum. Donup kalmıştım ve istesem bile konuşamıyordum. Sonra okyanus tabanından yüzeye doğru çıkan bir hava kabarcığının su üzerine ulaşması gibi gırtlağımın derinlerinden gelen sesle “Eee, şey aslında bilmiyorum,” demiştim. Daha doğrusu demeye

Reaper and the Net

Öğleye doğru uyandığında yataktan kalkmayıp 5 dakika boyunca boş gözlerle tavanı izlemişti. Bir ölü gibi yatıyor bir yandan da “Ne gerek var ki yaşamaya” diyordu. Nasıl olsa yaşamı tek düze bir şekilde ilerliyordu, sokaktaki hayat hep aynı idi. Her şey tiyatroda sahnelenen bir oyundu onun için. Eli başucunda duran telefona gitti. Telefonunun tarayıcısından twitterı açtı, sayfasına girdi. Takipçisi olduğu hesapların yazdıklarını okudu. Sonra gözüne bir mesaj takıldı, biri aynı kendisi gibi düşünüyordu: “Ne gerek var ki yaşamaya, 27 yaşında ölüp gitsem ya”. “İşte” dedi “herkes bir gün ölmeyi düşünecek ve isteyecek”. Sonra da iç sıkıntısı ile mesajı retweet etti. Bir iki dakika daha yattıktan sonra telefonu bırakıp da kalkmaya çalışırken bulunduğu yuvadan uçmaya çalışan yavru kuşun uçamayıp da çaresizce yuvasından düşmesi gibi kafa üstü yatağından düştü. İlk şoku atlattıktan sonra düştüğü yerde oturdu. Sakarlığına katıla katıla gülerken aklına bir fikir geldi: Her zaman yaptığı gibi bütün

Killers Company___The End

Sadece vakitsiz kayıpların önüne geçmeyi bilen biri iken nasıl bu hale gelebildim ki? Sevdikleri ellerinden kayıp gitmesin diye iyileştirdiğim onca insan benim bu halde olduğumu; burada, cehennemde dünyanın ve insanlığın yaratılışından önce var olan bir melek eskisi ile oturmuş bir şekilde tanrının sonunu planladığımı öğrenselerdi ne olurdu? Şeytan bana ne yapacağımızı daha doğrusu planlarını anlatırken düşüncelere dalmıştım. Bir yandan hem geçmişi düşünüyor hem de beynimin arka odasında çınlayan şarkının sözlerini içinde olduğum duruma adapte ediyordum. Sonuç ise halimin yansıması idi sanki: Sonsuzun benimle bir savaşı var; sonsuz merhamet etmeyecek bana biliyorum, sürmeyecek seninle zamanım sonsuza kadar… Sonsuz… Ne garip değil mi? Önce ölümlü olarak doğuyorsun, insanlara verilmeyen bir yetenek bahşediliyor ve şifacı oluyorsun. Peki sonra? Sonrasında ise insanları iyileştiriyorsun ve gün geliyor seçilmiş insanlıktan tanrının taşeronluğuna terfi ediyorsun. Ödülü ise sonsuzluk oluyor

Killers Company V4.0

- Hocam nerelerde kaldın? Seni beklemekten gına geldi. 5 gün oldu buradayım ama görevimi bildirmeye ne gelen var ne de giden. Sorun ne yoksa işsiz mi kalacağım? - Merak etme yavrucuğum, işsiz kalman olası değil. Sadece biraz misafirimiz olacaksın burada. Çünkü öğrendiğim kadarıyla “patron” sana görevi bizzat kendisi verecekmiş. Anladığım kadarı ile senin canın sıkılmış. Bak sana bir önerim olacak; can sıkıntısına karşı da birebir gelecektir eminim: Buralarda gezen birkaç “cehennem tohumu” var. Onları haklayabilirsin. Gerçi, patron bu söylediğimi ben yapmış olsam kabak gibi oyardı beni ama sana bir şey demez. Nedense (!) sana karşı bir zaafı var. - Nasıl yani? “Cehennem tohumu” Todd Mcfarlane tarafından yaratılan çizgi roman karakteri değil mi? - Yoo, yanılıyorsun kuzum. “Cehennem tohumu” gerçekten var. Bir düşüncemi paylaşayım seninle: Aslında bana göre sen de “onlar”dansın; fakat daha kuvvetlisisin diyebilirim senin için. - Çok şaşırdım gerçekten. Bir dakika dur, dur: Benden b

Killers Company V3.0

Uzaktan, çok uzaktan gelen melodi bana hiç yabancı değil. Ne diyordu bakalım bu parçada. Hah evet: Ölüm geldi dört yanım bağladı; Kılma cenazemi lâzım değilsen… Şimdi kendimi gözlerden uzak tutabileceğim bir yer lazım bana. Burası iyi gibi sanki. Kendimi attım mı şu çimenlere Karanlığa gitmek için hazır olacağım. Ne güzel geldi şu hafif ıslak çimler yorgun bedenime… Bulduğu sık ağaçların altındaki çimlerin üzerine zar zor kendini atan Timur bir yandan da az önce yaptığı işi düşünüyordu. Yaptıkları zaten zor durumda olan durumunu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmişti. Ama yine de mutlu idi. Çünkü bir anne adayını kurtarmış ve ne olduğunu bile anlamaya fırsat bulamayan eşine geri vermişti. “Fakat” dedi “her ne olursa olsun olanları bir daha asla hatırlayamayacaklar”. Kapanan gözlerinin habercisi olduğu yaşamının askıya alınma işleminden önce aklından geçen son düşünceler bunlar olmuştu. Sonra gözleri karardı ve her zamanki gibi o dipsiz kuyuya atılan kurşun bir külçeymiş

Killers Company V2.0

İki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze; bundandır böyle dibe vuruşumuz Timur’un soğuk cesedini olay yerinden kaldırmaya gelen ali tıp görevlilerinin amiri bir çırpıda söylemişti cesedi gördüğünde. Belki de 25’ine bile gelmemiştir diye söylenerek ceset torbasının fermuarını kapatırken simsiyah olmasına rağmen kanatları ve gövdesi arasında neft-i yeşil ve gece mavisi renklerinin misafir olduğu bir karga köprü ayaklarının üzerinde yastaymışçasına ağıt yakıyordu. Tüylerinin ürperdiğini hisseden görevli alelacele işini bitirmiş ve arkasında Timur’un kanından bir göl ve olay yeri inceleme ekibini bırakarak cesedi adli tıp morguna götürmek üzere yola çıkmıştı… Ceset Adli Tıp Morgunda Otopsiye hazırlanmış ve zaten yarılmış olan Timur’un karnındaki yara göğüs kafesinden yukarı çift açı olacak büyütülmüştü. Operatörün gözlüklerinden Timur’un bisturi tarafından kesilen vücudunun görüntüsü herhangi bir korku filminin fragmanında kullanılabilirdi. Timur dilini yutmuş bir şekilde vücudunun